Behçet hastalığı ilk kez İstanbul Tıp Fakültesi Dermatoloji öğretim üyesi Prof. Dr. Hulusi Behçet tarafından 1937 yılında tanımlanmış bir hastalıktır. Sebebi tam olarak bilinmeyen, bağışıklık sistemi ile ilgili bir hastalıktır. Hastalık esas olarak bir tür damar iltihabıdır. Behçet hastalığı coğrafi bir dağılım gösterir ve tarihi İpek Yolu üzerindeki ülkelerde Çin’den Türkiye’ye kadar olan bölgede görülme sıklığı vardır. En sık 20-30 yaşlarında ortaya çıkar. Erkeklerde kadınlara göre biraz daha şiddetli seyretmektedir.
BEHÇET HASTALIĞI NEDİR?
Behçet hastalığı, ağızda ve cinsel bölgede yaralar, deri, göz, eklem, damar ve sinir tutulumuyla seyreden iltihabi bir hastalık. Her yaşta ortaya çıksa da 20-30’lu yaşlarda daha sık görülüyor ve erkeklerde daha şiddetli seyreder.
BEHÇET HASTALIĞI NEDEN OLUR?
Behçet hastalığının temel nedeni bilinmese de, bağışıklık sistemindeki anomalilerle ve kan damarları ağının inflamasyonuyla bağlantılıdır. Behçet hastalığı tekrarlayan oral ve genital ülserlerle ve akneden ülserasyona kadar değişen deri lezyonlarıyla nitelenir. Ayrıca venöz tromboz, anevrizma, üveit olarak ortaya çıkan gözde inflamasyon ve nörolojik ile gastrointestinal semptomları da içerebilir.
Behçet hastalığı en çok Ortadoğu, Asya ve Japonya’da yaygındır. Türkiye’de yaklaşık her 250 kişiden birinde görülen Behçet olgusu sayısı 300,000 civarındadır. Hastalık ABD ve İngiltere’de çok daha az görülmekte ve her 100,000 kişide bir kişiyi tutmaktadır. Behçet hastalığı ABD’de National Institutes of Health tarafından nadir veya “yetim” hastalık olarak sınıflandırılıştır. Halen ABD’de ve Avrupa genelinde Behçet hastalığına yönelik sınırlı tedaviler bulunmaktadır.
BEHÇET HASTALIĞI BELİRTİLERİ NELERDİR?
Yılda 3 ve daha fazla tekrarlayan ağızda yaraları olan kişilerde; tekrarlayan genital ülser veya buna ait izlerin bulunması, göz tutulumunun olması, sıklıkla bacak ön yüzünde gelişen ağrılı-kızarık fındık veya ceviz büyüklüğünde şişlikler, sivilce benzeri döküntüler ve paterji testinin pozitif çıkması, ağız içindeki ağrılı yaralar, gözde ağrı, kızarıklık, ışığa hassasiyet, genital bölgede yaralar, yemek borusu, mide, ince ve kalın bağırsaklarda da yara
BEHÇET HASTALIĞININ TEDAVİSİ NASIL OLUR?
Behçet hastalığı kronik bir hastalık olduğu için tümüyle ortadan kaldırılamıyor ancak ilaç tedavileri sayesinde atakların kontrol altında tutulabiliyor. Behçet hastalığının tedavisi hastalığın şiddeti ve organ tutulumlarına göre belirlenir. Örneğin ağız ve genital ülserler, cilt ile eklem bulgularına basit ilaç tedavisi uygulanması yeterli olur. Ancak damar, beyin ve göz gibi organlarda oluşan yakınmalarda çok daha karmaşık ve ağır ilaçların kullanılması gerekir. Hastalığın tedavisinde başarı sağlayabilmek için ilaçların kullanım sürelerinin ve dozunun mutlaka doktor tarafından belirlenmesi ve düzenli takip edilmesi gerekir.
BEHÇET HASTALIĞI BULAŞICI MIDIR?
Behçet hastalığı bulaşıcı bir hastalık değildir. Behçet hastalığı yan yana durmakla ya da başka bir yolla başkasına bulaşmaz. Hastalığın ortaya çıkma nedenlerinden birisi de genetik nedenlerdir. Behçet hastalarının ailesi sorgulandığında Behçet hastalığı sıklığında az oranda bir artış söz konusudur.
Behçet hastalarının dikkat etmesi gerekenler
• İlaçlarınızı düzenli kullanın ve kontrollerinize ihmal etmeyin.
• Yeni gelişen baş veya karın ağrısı gibi şikayetlerinizi önemseyin ve doktorunuzla paylaşın.
• Ağız sağlığına dikkat edin. Diş çürükleri ve diş eti hastalıkları için diş hekiminize başvurun.
• Ceviz, patlıcan ve çilek gibi bazı besinler aftın çıkışını artırabiliyor. Aftınızın çıkmasını kolaylaştıran başka besinler de olabilir. Bunlardan uzak durun.
• Yorgunluk, yoğun tempo ve uykusuzluk dönemlerinde aftlar sıklaşıyor, halsizlik artıyor ve üveit atağı tetiklenebiliyor. Bu nedenle yeterli ve kaliteli uyumaya özen gösterin.
• Düzenli spor ve dengeli beslenin, aralıklı B vitamini takviyesi yapın.
Hulusi Behçet kimdir?
20 Şubat 1889’da İstanbul’da Ahmet ve Ayşe Behçet’in oğlu olarak dünyaya gelen Hulusi Behçet, annesini genç yaşta kaybetmesi nedeniyle zor bir çocukluk geçirdi. Büyükannesi tarafından büyütülen Behçet, Maarif Müdürü olan babasının görevi nedeniyle Beyrut Fransız Okulu ve Beşiktaş Rüştiyesinde ortaöğrenimini tamamladı.
Aldığı bu eğitimlerle Almanca ve Fransızcayı çok iyi derecede öğrenen Behçet, aynı zamanda sanat ve edebiyata da çok meraklıydı. Daha sonra eğitim hayatına Askeri Tıbbiyede devam eden Behçet, 1910’da tabip yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
Ord. Prof. Dr. Behçet, iyi bir dermatolog olma yolundaki ilk adımını, Gülhane Tatbikat-ı Askeriye Tatbikat Mektebi ve Seririyatına başlayarak attı. 1914’e kadar Gülhane Deri ve Frengi Kliniğinde çalışan Behçet, dermatoloji kliniğinde frengi hastalıklarına yönelik çalışmalarıyla tanınan Eşref Ruşen, Talat Çamlı ve bakteriyolojist Reşat Rıza’nın asistanlığını yürüttü.
Birinci Dünya Savaşı sırasında Edirne’de dermatoloji uzmanı, Kırklareli Hastanesinde ise başhekim yardımcısı olarak görev yapan Behçet, savaştan sonra bilgi ve tecrübesini artırmak amacıyla yurt dışına çıktı.
Budapeşte ve Berlin’deki çeşitli hastanelerde deri ve frengi hastalıkları üzerine çalışan Behçet, 1919’da tekrar yurda döndü.
Profesör unvanlı ilk Türk akademisyen
Behçet, 1919-1923 yılları arasında Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi Başhekimi, Gureba Hastanelerinde de dermatoloji uzmanı olarak çalışmasının ardından 1933’te, üniversite reformunda İstanbul Üniversitesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniğine “profesör” seçildi. Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyen olan Behçet, bu özelliğiyle de tarihe geçti.
Profesör seçilmesinin ardından 1939’da “ordinaryüs profesör unvanına” layık görülen Behçet, deri ve zührevi hastalıklar alanında yaptığı birçok özgün çalışmayla kendi isminin yanı sıra Türkiye’nin adını da dünyaya duyurdu.
Behçet, 1923’te Refika Davaz ile hayatını birleştirmesinin ardından kızı Ayşe Güler Behçet, dünyaya geldi.
Ord. Prof. Dr. Hulusi Behçet’in tüm dünyaca tanınmasını sağlayan hastalık ise şüphesiz kendi ismiyle anılan Behçet hastalığı oldu. Hulusi Behçet, 1937-1939 yılları arasında yayınladığı makalelerde, hastalığı “üçlü kompleks” tanımlamasıyla tamamen farklı bir antite (özgün durum) olarak bildirdi.
Bu yayınların sonucunda 1947’de Zürih Tıp Fakültesinden Prof. Mischner’in Uluslararası Cenevre Tıp Kongresinde yaptığı bir öneriyle, Behçet’in bu buluşu “Morbus Behçet” olarak adlandırıldı.
Behçet hastalığının yanı sıra, yaygın ve bulaşıcı birçok hastalığın belirtilerini de topluma duyuran Behçet, 1940’da frengi konusunda bir kitap yayımladı.
Gureba Hastanesinde görev yaparken “şark çıbanı” üzerine çalışmalarını başlatan Behçet, bu hastalığa ait “çivi” belirtisini tanımlamasıyla da dikkati çekti.
Ord. Prof. Dr. Behçet, aynı yıl “parazitoz” ve “uyuz etmenleri” konusundaki çalışmalarını da duyurdu.
“İncir dermatiti” çalışmalarından sonra uluslararası alanda tanınmaya başlayan Behçet, yurt dışında birçok kongreye davet edildi.