Dahili telefon hayali bitirdi

Dahili telefon hayali bitirdi

Bazen gündemden çok sıkılıyorum. İşim gereği takip etmek zorunda olmasam bir süre ne haber okurum ne dinlerim ne de izlerim. Yok yok, işimi seviyorum, ama ülke gündemi o kadar hızlı akıyor ki takip ederken insanın kafasından duman çıkıyor. Bazı günler öğle toplantısında plandığımız sayfalarla akşamüstü ortaya çıkan taşra baskısı arasında hiçbir benzerlik olmuyor. Birkaç saat içinde tüm gündem tepetaklak olabiliyor. Epeydir tatil de yapamadığımdan tatil hayalleri ile avunmaya çalışıyorum. Tatil dediysem öyle 5 yıldızlı otellerde konaklamak, diskolarda eller havaya yapmak falan değil kafamdaki. Bir arabaya binip dört ana yön arasında “Portakalı soydum” diye sayıp sonunda neresi çıkarsa oraya doğru gitmek istiyorum. Ama eminim ki hile yapıp Çanakkale tarafını çıkarırım ben. Ve yine eminim ki rotayı Assos’a çeviririm. 1996’da üniversite gezisiyle ilk kez gitmiştim Assos’a. İşte Assos aşkı da o zaman başladı. Laf aramızda sanırım en sadık kaldığım aşk da bu oldu. Neyse buralara çok girmeyelim.

1996’dan beri aynı mekân

Reklam gibi olmasın ama 1996’dan beri de gittiğimde kaldığım bir pansiyon vardır Behramkale’nin girişinde. Sidar Pansiyon. Celal Abi ve ailesi işletir pansiyonu. Celal Abi, geleni müşteri gibi görmekten ziyade misafir olarak gören, dozunda muhabbetiyle insana güven, keyif veren bir abidir. Sidar Pansiyon da lüks aramayan, temiz bir yatak ve keyifli bir bahçede kahvaltı, akşam isteğe bağlı kendi mangalını yakarak mutlu olanlar için uygun fiyatlarıyla benim vazgeçilmezimdir.

Akşamları Assos’un Antik Limanı’ndaki restoranlardan birinde enfes mezeler eşliğinde Midilli’ye karşı kadeh kaldırıp Sappho’ya selam çakmak, bildiğim kadarıyla birbirlerini pek sevmeseler de çağdaşı Aristo’nun selamını söylemek de bu cennet gibi yerde yapılacaklar arasında. Sonra da mendireğe çıkıp Ege’nin iyotunu iyice ciğerlerime doldurmak isterdim. Sabah erkenden öten horozlar, kuş cıvıltıları, otlamaya giden koyunların çanlarıyla belki de Türkiye’nin en temiz havasına uyanmak, Behramkale köyünün eşsiz manzaralı kahvesinde Sokakağzı’na, Babakale’ye doğru koylara bakarak kahve içmek… Ve tabii ki bu arada telefondan, televizyondan falan uzak durmak. Yüz kere çıkmış olsam da köyün yukarısındaki Athena Tapınağı’na yine çıkıp sütunlar aracılığıyla günümüzden neredeyse 2 bin 500, 3 bin yıl öncesine dokunmak. Yürüyerek limana inerken antik tiyatroda bir sıraya oturup Aristo’yu sahnede hayal etmek. Bak, tam “hayal etmek” derken haber merkezinden aradılar, bütün büyü bozuldu. Neyse ben bir fırsat yaratayım da en kısa zamanda kendimi Assos’a atayım. Zaten “Aksak Dünya”ya ayrılan yer de bitti.

Antik LimanAssosAthena TapınağıHaberTurizm
Comments (0)
Add Comment