Borusan Contemporary’deki görevine pandeminin hayatımızı tam anlamıyla işgal etmesinden kısa bir süre önce başlayan Dr. Kumru Eren aradan geçen iki yılın ardından bir kez daha sorularımızı yanıtladı. Başında olduğu kurumun yeni sergilerine de değinen Eren ile özellikle de son zamanların moda kavramı NFT’yi konuştuk.
– Bundan iki yıl önce tam da pandeminin başladığı günlerde yaptığımız söyleşide ‘Pandemi sonrası çok şey değişecek’ demiştiniz. Pandemi henüz bitmedi ama biz yine de soralım; neler değişti, tahminlerinizin gerçekleştiğini söyleyebilir misiniz?
Pandemi herşeyden önce sanat alanı dahil tüm alanlarda iş yapış biçimlerimizi değiştirdi. Kurumsal yaşamın dinamikleri dahi yeniden yapılandı. Bundaki en büyük etken mekan-uzam algımızı değiştiren dijital teknolojilerin, pandemi koşullarında imdada yetişmesi elbette. Artık tamamen fiziki mekana dönmek pek mümkün değil. Yine bu konuşmamızda, pandemi öncesinde sessiz sedasız varlığını sürdüren fenomenlerin görünür hale geleceğinden bahsetmiştik. Bunlar arasında kamusal alanın yeniden tanımlanması, küreselleşmenin yerini lokalleşmeye bırakacak olması, ekoloji fikrinin iş yapış biçimlerine uyarlanırken karbon ayak izi hassasiyetinin benimsenmesi olacağını sıralamış, bir de kehanette bulunmuştum: Asıl yeniliğin üretim biçimleri/ sanatsal pratikler tarafında yaşanacağını söylemiştim. Ve NFT hayatımıza girdi. Pandeminin ilk fazlarından birinde yaptığımız bu konuşmayı düşündüğümde gülümsüyorum.
(Kumru Eren’in fotoğrafları: Fethi Karaduman)
– Son dönemde yeni kavramlar girdi hayatımızda, örneğin ‘Metaverse’… Bazı kurumlar hatta metaverse’de sergi bile açıyor. Nasıl bakıyorsunuz, metaverse ve sanat arasındaki ilişkiye?
Metaverse hali hazırdaki teknoloji altyapısıyla henüz oldukça primitif bir deneyim sunuyor, diye düşünüyorum. Elbette bu alan geliştiğinde kullanıcı deneyiminin çok daha gelişeceğini hayal etmek güç değil. Hali hazırda oyun altyapısına benzer bir sistemde yürüyor. Bu mecradaki sanat sunumunun Z kuşağının sanatla ilişkilenmesi adına fırsatlar sunduğunu düşünüyorum.
Metaverse’e 90’larda internet ve world wide web’lerin ilk yarattığı talebe benzer bir talep sözkonusu. Ancak bugünden baktığımızda web nasıl sıradan ve gündelik bir hal aldıysa, bu alanda da bir süre sonra içerik ayrıştırıcı fonksiyon olacaktır. Gelecekte internetin yerini alacak bir mecra olarak düşünmekte fayda var.
‘NFT, FİKRİ HAKLAR VE MÜLKİYET AÇISINDAN ÖNEMLİ’
– Sizin de altını çizdiğiniz. gibi bir başka yeni ve gözde kavram da NFT. Sizce NFT gerçekten atfedildiği kadar mühim bir gelişme mi sanat dünyası için, yoksa geleceğe pek kalmayacak geçici bir moda mı?
Blockchain teknolijisinin genel anlamı itibariyle sanat eserlerinin fikri hakları ve mülkiyeti tarafında son derece yaratıcı bir çözüm getirdiği yadsınamaz. NFT’lerin sanatın araştırma konusu olmaktan çok, sanat eserinin fikri ve mali hakları, finansmanı ve sanatçılar açısından bir kariyer yönetimi konusu olduğunu düşünüyorum. Yalnızca 2021 Mart’ında Cristies’in, 69,3 Milyon USD’ye gerçekleştirdiği NFT satışının analizi bile aslında tabloyu özetliyor. O güne dek tanınmamış bir grafiker olan Mike Winkelman (Bepple)’ı da David Hockney ve Jeff Koons ligine yükseltiyor. Alıcıya bakıldığında, O’nun da kripto para yatırımcısı olduğu görülüyor. Yani kripto yatırımlarının ve bildiğimiz sermaye sistemi dışında pozisyon alışlarının, sanat alanındaki karşılığı gibi görünüyor. Zira, sanat sisteminin olağan kurumlarının ve aktörlerinin (galeriler ve müzeler gibi) çevriminden geçmemiş bir Sanatçı bu başarıyı gösterebiliyor.
Bildiğimiz sanat dünyası sisteminin ve iktidar hiyerarşisinin sonu mu geliyor?
Sanırım en temelde NFT bunu vaadediyor. Ancak avangard’ın başına geldiği üzere, o da kendini sistematize ederek aslında sistem içinde soğuruluyor.
Pandemi dönemi global borsa yatırımlarının, Asya başta olmak üzere milyonerlere yeni trilyonerler eklenmesine neden oldu. İstatistikler, NFT yatırımlarında bu profille birlikte, ‘millenial’ dediğimiz Y kuşağı ve kripto yatırımı aracılığıyla servet sahibi olanların başı çektiğini söylüyor. ‘Her sermaye sisteminin, kendi estetik rejimini yarattığı’nı söylemek yanlış olmaz. NFT’ler de merkezi olmayan bir sermaye sisteminde mübadele ediliyor. Dolayısıyla, geleneksel bir sanat yatırımcısı gibi provenans’tan başlayarak, lojistik, sigorta, vergi, telif hakları ve depolama gibi maliyetlerden muaf olmanın bir avantaj olduğu söylenebilir. Yani daha önce de sözettiğim üzere, bildiğimiz sanat sistemi içerisinde, sanat eserinin tabi olduğu dolaşım kurallarına tabi değil. Diğer taraftan, bir dönem gündemde olan ve 2008 hedge fonu kriziyle popülerliğini yitiren bir sistem olan sanat yatırım fonlarının alabilecek bir yatırım aracı olarak daha fazla şansa sahip. Gagosian gibi büyük finansal operasyonlara sahip galerilerin kendi coin’lerini piyasaya sürmeye hazırlanması da sanırım bu savı destekler nitelikte.
Bana göre NFT her ne kadar ‘yeni bir medya’ olsa da bu medyanın yalnızca lens bazlı bir pratiği temsil etmediğini, ancak sertifikasyon olarak sanat eserinin kendisi olduğunu hatırlamalıyız. Bu da NFT’leri formalist bakış açısının ötesinde ontolojik olarak ‘ikona’ya yakın bir noktaya düşürüyor.
Maurizio Nannucci – ‘Hareket’ (2011)
– Pandemi sonrası açtığınız ve VR gözlükleri ile deneyimlenen “Düş Suda” serginiz için nasıl geri dönüşler aldınız? Umduğunuz kadar çok kişiye ulaştı mı sergi, herkes hakkını vererek deneyimledi mi?
Serginin dijital sunumlarının neredeyse hepsi için gerek lokal gerekse de uluslararası platformlardan çok güzel geri dönüşler aldık. Ancak teknolojik enstrümanları sunum aracı olarak kullandığınızda elbette izleyici demografisinde kaybettiğiniz alanlar olması kaçınılmaz. Akıllı teknolojilere aşina olan yaş ve kullanıcı grupları için elbette çok daha keyifli ve merak uyandırıcı bir sergi deneyimi yaratmış olduk. Diğer taraftan da fiziki mekanın ötesinden dünyanın çok farklı noktalarından izleyiciye dokunduk.
– Dijital teknoloji sinemada hemen benimsendi ve yaygın olarak standartlaştı. Sanatta dijitalleşme için durum nedir sizce? Sanatçılar bu alanda yeterince yaratıcı, özgür ve rahat mı?
Dijitalleşme aslında buradaki özgürlük alanlarını daraltan bir ifade olabilir; video ile başlayan süreci düşünürsek ‘lens bazlı pratikler’ demek isterim bu çalışma alanına. Bu alanın, konvansiyonel medyumlardan çok, performans sanatını dökümante etme ile başlayan tarihini daha çok kadın hareketine, ötekinin sesinin duyulmasıyla ilişkilendiriyorum. Görsel sanatlarda önemli bir kırılma noktası.
Borusan Contemporary’nin yeni projesi Axel Hütte’ye sipariş edildi
‘FİZİKSEL ZİYARETLER BAŞLIYOR’
– Sırada neler var Borusan Contemporary için? Hangi sanatçıların ne tür işlerini sergileyeceksiniz? Ve tabii tam anlamıyla fiziksel ziyaretler başlıyor mu?
Öncelikle fiziksel ziyaretin başlayacağını müjdelemek isterim. Elbette şu ana dek dijital sunumlar aracılığıyla izleyicilerimizle buluşan koleksiyon seçkimiz ‘Düş Suda’, Perili Köşk’ün mimarisini taçlandırdığı haliyle görülebilecek.
Geçici sergimiz ise, bizim için oldukça özel bir proje; Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu siparişi ile üretilmiş bir fotoğraf projesi. Borusan Çağdaş Sanat Koleksiyonu, yalnızca alımlarla değil, stratejik olarak toplumsal alana katkı sağlayacak sipariş eser projeleriyle de büyümeyi sürdürüyor. Bu çerçevede, uluslararası fotoğraf sanatçılarına verilen, Türkiye’nin doğal ve kültürel değerlerini odağına alan eser siparişleri, coğrafyamızın kültürel değerlerinin uluslararası görünürlüğünü de artırmayı amaçlıyor. Bu izlekte Borusan Contemporary çatısı altında izleyici ile buluşan, sanatsal deneyimin yanı sıra güncel sosyal, çevresel ve politik konular üzerine düşünmeye ve harekete geçmeye davet eden bu projelere bakarsak; Ola Kolehmainen’in Mimar Sinan mimarisini odağına aldığı “Sinan Projesi”ni; Boomoon’un İstanbul Boğazı özelinde ürettiği projeyi; Edward Burtynsky’nin androposen kavramı çerçevesinde Türkiye’nin erozyon alanları üzerine geliştirdiği projeyi anabiliriz. Nisan ayı’nın sonuyle birlikte ise, Düsseldorf Okulu’nun öne çıkan temsilcilerinden fotoğrafçı Axel Hütte’ye sipariş edilen proje sergimizi (üstte) izleyicimizle buluşturacağız. Kalabalıklardan arınmış şehirleri ve görkemli manzaraları fotoğraflamasıyla tanınan ve önümüzdeki günlerde kariyerini Alman sanatçı Axel Hütte, Anadolu’da yer alan on dört antik kenti ziyaret ederek eski Anadolu uygarlıklarındaki kültürel yaşama dair yeni ip uçlarının izini sürdü. Borusan Contemporary olarak, önümüzdeki günlerde RIBA (Royal Institute of British Architects) in Honorary Fellowship ödülüne layık görünen Sanatçının kariyerini, sanat pratiğini kapsamlı bir küratöryal yaklaşımla ele alan görkemli bir sergiyle, izleyicilerimizle birlikte kutlayacağız.