Edirne F Tipi Cezaevi’nde beş yıldır tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Yargıç Orhan Gazi Ertekin’e açık mektup yazdı.
Demirtaş’ın mektubunda öne çıkan kısımlar şöyle:
Benim durumum üzerinden yargının içinde bulunduğu vahameti tartıştığınız açık mektubunuzu beş yıldır rehine olarak tutulduğum yüksek güvenlikli Edirne Cezaevi hücresinde okudum. Bu satırları yazdığım gece saatlerinde dışarıda yağmur yağıyor. Havalandırma kapalı olduğundan yağmura dokunamıyoruz ama onu duyuyoruz. Bazen diğer hücrelerden kapıya vurma ve slogan sesleri gelir. Bu gece yine protesto var, sesleri araya karışıyor. Ortam güzel yani. Hatta biraz zorlasak hücremize romantik bile diyebiliriz! Dolayısıyla yukarıdaki şu, “hücre” kısmını, meseleyi dramatize veya ajite etmek için söylemiyorum. Üstelik kaçak çayımız da var. Kantinden alıyoruz. İthal çay diye geçiyor. Vergisi ödendi mi kaçak çay olmaktan çıksa da biz kaçak çay demekten vazgeçmiyoruz. Kaçak olunca daha çok seviyoruz galiba. Kaldı ki, ödenen vergiyi çayın bizzat kendisi değil hükümet cebe indirdiğinden çay her durumda kaçak kalıyor. Hal böyle olunca hırsız dışarıda, bir kaçakla bir rehine hücrede oluveriyor. Çok adaletsizce Yargıç Bey. Ama güzel. Çay yani.
Mektubunuzun sonunda “… yargılananların sesine daha çok kulak kabartmalıyız” demişsiniz Sayın Yargıç. Sahi, size “Sayın Yargıç” diyebilir miyim? Çünkü çok istiyorum. Beş yıldır kırktan fazla davada “yargılandım” ve ne yazık ki tek bir hakim bile, ya da tamamına yakını, “yargılananın sesine kulak kabartmak istiyorum” demedi ve ben de hiçbirine gönül rahatlığıyla, “Sayın Yargıç” diyemedim. Hazır, beni dinlemek isteyen 26 yıllık bir yargıç bulmuşken lütfen müsaade edin, size “Sayın Yargıç” diyeyim. Benim buradaki sıfatım da sanık değil tanık olsun. Ben de 22 yıllık hukukçuyum. Bu süre boyunca hepi topu birkaç davada avukatlık yaptım, geri kalanında hep sanıklık yaptırdılar bana. Şimdi bir defacık olsun tanıklık yapayım en azından. Yargılamalarda tanık olduğum şeyleri anlatayım Sayın Yargıç. Ve doğruyu söyleyeceğime yemin ediyorum.
Sayın Yargıç, bildiğiniz gibi, yargılamalarda yüz yüzelik ilkesi vardır. Yani sanık, mahkemede bizzat bulunma ve hakimin yüzüne karşı savunma yapma hakkına sahiptir. Ben bu hakkımı çoğu zaman kullanamadım. Mahkemeye çıkarılmadığımdan değil tabii, çıkarılmasına çıkarıldım. Ama savunmalarımı hakimlerin yüzüne karşı yapamadım. Yüzleri olmadığından da değil, yüzlerini göremediğimden. Çünkü çoğunun başı öne eğikti. Duruşma boyunca başını kaldırıp bir tek kez bana bakmaya cesaret edemeyen bu hâkimlerin yüzlerinin nasıl olduğunu halen bilmiyorum.
Yüzsüz, iki yüzlü hakimler dışında bir de çok yüz almış hakimler gördüm. Bunlara da muktedir yüz vermiş, fazla fazla. O nedenle çok cüretkarlar. Pervasız, saygısız. Açıkça siyasi militan gibi davranmaktan çekinmiyorlar. Bir parça dikkatli bakınca cübbelerinin altından parti rozetleri seçilebiliyor. Aldıkları siyasi talimatı yerine getirmede çok aceleci davranıyorlar. Tezcanlı, heyecanlı, heveskar. Görevi bir an önce tamamlayıp sonucu muktedire arz etme telaşındalar. Bir sonraki terfi, atama dönemine yetiştirebilseler mükafatlarını hemen alacaklar. “Kıdemli utanmazlar” desek bunlara, bundan bile utanmazlar.
Themis’i bilirsiniz. Gözleri bağlı adalet tanrıçası. Elinde de kefeleri denk terazi. Themis mitolojide örf, adalet, ahlak gelenekleri tanrıçası olarak geçer. Zeus’un eşidir aynı zamanda. Bir de Horalar’ın anası. Horalar, Themis ile Zeus’un kızlarıdır: Eunomia, Dike ve Eirene. Bu üç kız aynı zamanda bet bereket saçan bahar ve bitki tanrıçalarıdır. Çok yüz almış hakimlerin masasında bile vardır Themis heykelciği. Ama sanırım onlar için sadece Zeus’un karısıdır adalet tanrıçası ve onların Zeus’u muktedirin ta kendisidir. Kim bilir, belki de teraziyi altın tartmada kullanıyorlardır. Bu hakimler için denklem basit. Themis’i Zeus’a kurban et, yetim kalan Horalar’ın bereketinden gani gani faydalan. Peki denklemi bu olanın adaleti yaratma ihtimali var mıdır Sayın Yargıç?