Dün sabah erken saatlerde bu kez uzaktan gelen makineli tüfek sesleriyle uyandım. Kiev çevresindeki füze patlamaları evime, belirsiz, boğuk sesler olarak geliyor ve ben uykuda bomba seslerini gök gürültüsü zannedip yorganı kafama çekiyordum. Fakat, 500 metre mesafeden makineli tüfek sesleriyle uyanmak, savaşın kapımın önünde olduğunu hissetmek, insanı ürpertiyle ayağa zıplatıyor.
Sonrasında traşımı olurken, daha yakından sesleri duyunca, eğilerek pencereye yaklaştım ve uzaktan iki zırhlı araç gördüm. Öndekinin havaya ateş açmasıyla, caddede yürüyenler, sağa sola kaçıştı. Derken, zırhlı aracın ön kapağı açıldı, oradaki komutan, arka tarafa bir işaret edip tekrar içeri girdi. Evim üst katta olsa da, caddedeki biriyle göz göze gelecek mesafedeyiz. Merakım beni pencerenin yakınına adeta kitlerken, bir taraftan da, açılan ateşte bana birşey olsa, yüzü sakallı, yarım traşlı halimle fotoğraflarımın çıkması düşüncesi, canımı sıktı. İlk şaşkınlıktan kurtulunca da, telefonumla bu resmi çektim. Birkaç saat sonra öğrendim ki, bunlar, Ukrayna araçlarını ele geçirip Ukrayna üniforması giyen Rus askerleri imiş. Bu halde bütün engelleri aşarak, buraya kadar gelmişler. Yetkililer, semt sakinlerini, sokağa çıkmamaları konusunda uyarıyordu. Sonra da öğrendim ki, Ukraynalı askerler, bunları ölü ele geçirmiş.
Her an patlama olabilir diye, pencereye yaklaşmaya korkuyor insan. Dışarısıysa, inadına günlük güneşlik. Aceleyle markete gittiğimde, yoldaki diğer bütün dükkânların kapalı olduğunu gördüm. Ekmek rafları yine bomboştu. ATM’ler çalışmıyor. Herkeste kaygı var, fakat saygıyı eksik etmiyorlar. Pek çok kişi, memleketine, köyüne dönmüş. Buradaki Türkler’in de önemli bir kısmı, karayoluyla Polonya veya Moldova üzerinden çıkmaya çalışıyor. Çıkabilirlerse tabii… Çünkü, batıya doğru yollar felç durumda. Dokuz saatlik yolu, bir günden fazla zamanda alıyorlar. Şimdi herkes, barışa, eski günlere bir an önce kavuşmayı istiyor.