Lars von Trier bugün 66. yaşını kutluyor!
Lars von Trier, 30 Nisan 1956 tarihinde dünyaya gelen Danimarkalı film yönetmeni ve senarist, yaklaşık kırk yıldan fazla süren üretken ve …
Lars von Trier, 30 Nisan 1956 tarihinde dünyaya gelen Danimarkalı film yönetmeni ve senarist, yaklaşık kırk yıldan fazla süren üretken ve tartışmalı bir kariyere sahip. Eserlerinde, türe ve teknik yenilikçiliğe; varoluşsal, sosyal ve siyasi konuların çatışmacı incelenmesine ve merhamet, fedakârlık ve zihinsel sağlık gibi konuların tedavisine yer veriyor. Siyasi ve insani yardım çalışmaları sayesinde, 2004 yılında Barış İçin Sinema bilinçlendirme ödülüyle onurlandırıldı.
Dünya çapındaki festivallerde elde ettiği 100’den fazla ödül ve 200’den fazla adaylık arasında Altın Palmiye (Karanlıkta Dans ile), Büyük Ödül (Dalgaları Aşmak ile), Jüri Ödülü (Avrupa ile) ve Teknik Büyük Ödül (Suç Unsuru ve Avrupa ile) yer alıyor. Lars von Trier, 350 milyondan fazla bilet sattı ve 7 Akademi Ödülü’ne aday gösterildi; aynı zamanda uluslararası film yapımı şirketi Zentropa Films’in kurucusu ve ortağı oldu.
İşte sansasyonel yönetmenin yaşam öyküsü…
Trier, Inger Høst ve Danimarka Sosyal İşleri Bakanlığı başkanı ve bir direniş savaşçısı olan Fritz Michael Hartmann’ın oğlu olarak Kopenhag’ın kuzeyindeki Kongens Lyngby’de dünyaya geldi. Soyadını, biyolojik babası sandığı Høst’ün kocası Ulf Trier’den aldı. Gerçek babasının aslında Fritz Michael Hartmann olduğunu 1989 yılında annesi ölüm döşeğindeyken öğrendi. Nudist Yahudi bir ailenin çocuğu olarak gelişiminde duygular, inanç ve zevk gibi özelliklere pek yer verilmeyen Trier, sonradan kendi yaptığı açıklamalara göre; genç yaşında, sinemayı, birçok şeyi öğrenmek üzere dış dünyaya açılan bir kapı olarak gördü. Kendisine hediye edilen “Süper 8” kamera ile 11 yaşında kendi filmlerini çekmeye başladı ve lise öğrenimi boyunca bağımsız film kariyerine devam etti. Danimarka Ulusal Film Okulu’nda eğitim gördü, 1983 yılında buradan mezun oldu. 25 yaşındayken, Münih Uluslararası Film Okulları Festivali’nde “Nocturne” ve “Son Detay” filmleriyle en iyi iki film ödülünü kazandı. Aristokrasiye üyelik göstergesi olan ve aynı zamanda Alman soylu ailelerinde kullanılan “von” ekini, Erich von Stroheim ve Josef von Sternberg adındaki yönetmenlere hicivsel bir saygı belirtisi olması amacıyla soyadına kendisi ekledi. “Liberasyon Görüntüleri” isimli filmi mezun olacağı dönemde sinema salonlarında gösterime girdi, böylece sinemalarda gösterime giren ilk Danimarka okul filmi oldu.
Von Trier’in kariyeri, modern Avrupa’daki kaos ve yabancılaşmayı şık bir şekilde araştıran ve Avrupa üçlemesi olarak bilinen serideki ilk film “Forbrydelsens Element” (1984; Suç Unsuru) ile başladı. Üçlemedeki diğer filmler, veba hastalığı hakkında metaftik bir alegori olan “Salgın” (1987) ve İkinci Dünya Savaşı Sonrası Almanya’da yaşamın incelenmesini konu alan “Avrupa” (1991), ABD’de Zentropa adıyla yayınlandı, oldu. Serideki “Suç Unsuru” filmi Altın Palmiye adaylığı elde etti ve yedi uluslararası festivalde on iki ödül aldı. “Avrupa” filmi ise Cannes’da Jüri Ödülü ve Teknik Ödülü kazandı, ayrıca diğer festivallerde on altı ödüle layık görüldü. 1994 yılında von Trier, bir hastanede geçen doğaüstü ve acayip olaylar üzerine odaklanan “Riget” (Krallık) adlı bir Danimarka televizyon mini dizisi yazdı ve yönetti. Dizi öyle popüler oldu ki, devam dizisi “Riget II” (1997, Krallık II) tarafından takip edildi ve daha sonra Amerikalı romancı Stephen King’in uyarladığı, von Trier’in yönetici yapımcılığını yaptığı bir Amerikan versiyonuna ilham kaynağı oldu.
1995’te Danimarkalı yönetmen Thomas Vinterberg ile yayımladığı manifestoyla “Dogma 95” adlı saf sinema hareketini başlattı. Katılan yönetmenler, grubun “İffet Yemini” adını verdikleri şeyi aldılar; öykülere dayalı bir gerçekçiliğin basit bir biçimini elde etmek için, filmin ayarında doğal olmayan herhangi bir sahne veya efektin kullanılmasını yasaklayan ilkeler listesi oluşturdular. Von Trier’in bir sonraki filmi Emily Watson’ın Oscar’a aday gösterilen performansını içeren ve dindar bir İskoç kadının acımasız hikâyesini anlatan “Dalgaları Aşmak” (1996) oldu. “Dogma 95” akımının özelliklerini çokça barındıran film, teknik olarak “Dogma 95” filmi adı altında sertifikalandırılmadı. Sonunda, von Trier’in yönettiği tek resmi “Dogma 95” filmi, toplumun değerlerini sarsmayı amaçlayıp zihinsel engelli taklidi yapan bir grup insanın üzerine yoğunlaşan ve tartışmalı bir çalışma olan “Idioterne” (1998; Gerizekalılar) oldu.
2000 yılında İzlandalı pop şarkıcısı Björk’ün, sürekli yaşadığı travmalardan kaçmanın yolunu hayal dolu müzikallerde bulan yarı kör bir fabrika işçisini canlandırdığı “Karanlıkta Dans” yayınlandı. Sonrasında von Trier dikkatini “Dogville”e (2003) yöneltti. Başrolünde Nicole Kidman’ın bulunduğu film, Amerika’yı alaycı ve sert benzetmeleriyle tasvir etti. Her ne kadar cinsiyet politikası yüzünden eleştirilmiş olsada, iki yıl sonra devam filmi niteliğindeki “Manderlay” yayınlandı. Yönetmenin daha sonraki filmlerinden olan “Deccal” (2009), bir çiftin ilişkisinde görülen cinsel şiddetin grafiksel tasviriyle seyirciyi tedirgin etmeyi başardı. Sık sık eleştirmenler tarafından bir başyapıt olarak nitelendirilen “Melankoli” (2011) ise bir gezegenin Dünya ile yaklaşan çarpışması sırasında gerçekleşen kaotik bir düğün ve aile ilişkilerinde ortaya çıkan karmaşıklığı ele aldı. “Melankoli”nin Altın Palmiye için yarıştığı ve galasını gerçekleştirdiği 64. Cannes Film Festivali’nde Hitler’in kötü bir adam olduğunu ama ona sempati duyduğunu ve onu anladığını söylemesiyle büyük tepki toplayan von Trier, yaptığı konuşmanın yanlış anlaşılmaya yol açması nedeniyle özür diledi.
Bir sonraki filmi “İtiraf” (2013) iki bölüm olarak gösterime girdi. İlk deneyiminden en son yaşadıklarına kadar farklı yaşlarda birçok aktris tarafından canlandırılan bekâr bir kadının cinsel aktiviteleri seyirciye aktarıldı. Film, simüle edilmemiş seks eylemlerini tasvir etmesi nedeniyle son derece tartışıldı.
Lars von Trier’in son filmi olan “Jack’in Yaptığı Ev” aslında sekiz bölümlük bir dizi olarak tasarlandı. Hikâye, bir seri katilin kendi bakış açısından nasıl göründüğüne odaklandı. Çekimler Mart 2017’de İsveç’te başladı ve Kopenhag’da devam etti. Şubat 2017’de von Trier, kendi sözleriyle “Jack’in Yaptığı Ev”in “hayatın kötü ve ruhsuz olduğu fikrini kutladığını ve bunun ne yazık ki ‘Homo trumpus – sıçan kralı’nın son yükselişiyle kanıtladığını” açıkladı.