2023 seçimlerine giderken sosyalist solda devam eden ittifak tartışmalarıyla ilgili komünistlerden yazılı bir açıklama ve çağrı geldi.
Türkiye Komünist Hareketi (TKH) tarafından yapılan açıklamada “Önümüzdeki seçimler, düzenin ekonomik ve politik krizine çözüm diye sunulup verili sermaye düzeninin idare biçim değişikliğine sıkıştırılmış ve indirgenmiş bulunmaktadır. Bu sunum yanlış olduğu gibi ülkenin ilerici kesimlerini ve emekçileri aldatıcı bir yan taşımaktadır. “Sürdürülebilir düzen” arayışı bugün düzen partilerinin temel ortak noktasıdır. Özünde düzenin idare biçimini değiştirerek ülkenin temel toplumsal ve siyasal sorunlarının değişeceğini beklemek hem ülkenin içinde bulunduğu mevcut durum açısından hem düzenin politik bütün aktörlerinin niteliği açısından hem de temel sorunların çözümünde gerekli program açısından temelsiz ve yetersiz bir beklentidir” denildi.
Başkanlık rejimi yerine güçlendirilmiş parlamenter rejime geçişin ülkenin temel sorunlarının çözümünde sihirli değnek olmayacağı belirtilen açıklamada “Komünistler başkanlık rejimine kökten karşıdır, bununla birlikte, ülkenin temel toplumsal, ekonomik ve siyasi sorunlarının kaynağında sermayenin çıkarlarının gözetilmesi, emperyalizme bağımlılık ve gericilik bulunmaktadır” vurgusu yapıldı.
Bugün toplumun büyük bir kesimini oluşturan emekçilerin ekonomik ve politik talepleri ile ülkenin ilerici birikiminin özlemleri sol bir programda karşılık bulabileceği savunulan açıklamada, “Yoksulluk, gelir adaletsizliği, işsizlik, geleceksiz, insanca yaşanacak ücret ve yaşam hakkı gibi ekonomik taleplerden laiklik, özgürlük, eşit yurttaşlık, adalet gibi bütün politik talepler 20 yıllık gerici dönüşümün ve AKP’nin temsil ettiği zihniyet ve uygulamaların reddiyesiyle mümkündür. Ülkemizin ekonomik, siyasi ve toplumsal temel sorunlarının çözümü ve 20 yıllık tahribata karşı oluşturulması gereken alternatif, sermayeye, gericiliğe ve emperyalizme karşı kamucu, laik ve emekten yana toplumsal ve siyasal bir programdır. Böyle bir program gericiliğe, emperyalizme ya da sermaye sınıfına prim verilerek yazılamaz” ifadeleri kullanıldı.
HDP’yle ilgili tartışmalara da değinilen açıklamada, “HDP ile sosyalist hareket arasında belli bir mesafe bulunmaktadır. AKP-MHP karşı-devrimine karşı mücadele düşünüldüğünde TÜSİAD’a, Amerikan ya da Avrupa Birliği emperyalizmine, gerici tarikatlara ve bölge patronlarına net bir tavır sergileyemeyen HDP’ye sosyalistlerin mesafeli bir yaklaşım geliştirmesi gayet doğaldır. Bu mesafenin kapatılması ise HDP’nin politik tercihleri ve sol bir programı ilan etmesiyle aşılabilir. HDP’nin temel ilkelerde tutumunu netleştirmesi, ülkenin ilerici ve emek mücadelesinin bir kazanımı olacağı ise açıktır” değerlendirmesinde bulunuldu.
Açıklama şöyle devam etti:
“Sosyalist bağımsız bir odak inşa edilmelidir!
Ülkenin sol damarı ne düzen muhalefetinin ne de düzenin sınırlarında gezinen politik çizgilerin gölgesi altında gelişebilir. Düzen muhalefetinin mümtaz temsilcisi CHP’nin destekçisi bir konumlanışla ve Kürt siyasi hareketinin kanatları altına sığınan solun toplumsal bir siyasal kimlik edinmesi mümkün değildir.
Tersinden sol ülkenin emekçi sınıfları ve ilerici birikimine yaslanarak kendi hattını açık olarak örgütleyerek güçlenebilir. Sol, programıyla, siyasetiyle, kadrolarıyla, söylemiyle, toplumsal projesiyle, aydınlarıyla toplumun karşısına hedeflerini açık olarak ilan ederek yeni bir derleniş ve çıkış hamlesine başlayabilir, başlamak durumundadır. Bağımsız sosyalist bir odak, yeni bir derleniş ve sinerji zeminidir. Bağımsız sosyalist odağın şekillenmesi, sendikaların, aydınların, kadın ve gençlik dinamiğinin yeni bir mücadele dönemine başlamasına çarpan etkisi büyük olacaktır.
Sosyalistlerin güç birliğinin başarılı örnekleri vardır
40 yıldır dayatılan ezber bozulmalıdır. Sosyalist güçlerin, kendi bağımsız ve ortak mücadele hattını örmesinin, AKP-MHP iktidarına karşı verilen mücadeleyi zayıflatacağı, etkisizleştireceği, ayrıştıracağı ya da bu mücadelenin etkisiz ve başarısız olacağı tezi galat-ı meşhurdur; toptan reddedilmelidir. Aslında ileri sürülen bu tez, doğrudan sol ve sosyalist güçlerin kendi bağımsız hattını oluşturmasını değil, CHP ve HDP’yi desteklemenin argümanından başka bir şey değildir. Tersinden bugün güçlü bir sol odak olmadığı zaman siyasetin sağa yaslanmış eğik düzleminde AKP-MHP iktidarına karşı mücadelenin etkisi ve başarısı son 20 yıllık yaşanan sürecin gösterdiği gibi tartışmalıdır. İnönü’ye “ortanın solunu”, Ecevit’e “su kullananın, toprak işleyenin” sözünü söyleten bizzat ülkenin sosyalist ve devrimci damarıdır! CHP’nin de yüzünü sola dönmesinin, HDP’nin de ikircikli ve çelişkili konumundan sola çekilmesinin yegâne yolu, sosyalist bir odağın ve çekim merkezinin oluşturulmasıdır. Kabul edilmelidir ki, sosyalistlerin ilke ve programları ile söz konusu partilerin görüş, söylem ve pratiği arasında belirgin farklar vardır. Ancak bugün eksiklik, söz konusu partileri desteklemek değil, solun kendi bağımsız hattının toplumsal ölçekte örgütlenme sorunudur!
2010 yılında anayasa değişikliği referandumunda sosyalist güçlerin oluşturduğu “Hayır Bloku” ülkenin AKP ve FETÖ eliyle teslim alınmasına karşı verilen mücadelenin başarılı ve doğru örneği olarak bugün için de örnek alınmalıdır. “Yetmez ama evetçilik”le tarihe geçen liberallerin ihanetinin yaşandığı ve Kürt siyasetinin ‘çözüm süreci’ne kurban ettiği hayır yerine tarafsızlık anlamına gelen boykot tutumu, sosyalistlerin bağımsız odağının politik zemininin ihtiyacını gösteren önemli bir deneyimdir. Yine aynı şekilde Tunceli yerel seçimlerinde gerçekleşen, Ovacık ve sonrasında Tunceli Belediye başkanlığının kazanılmasını sağlayan sosyalist ittifak, başarılı bir çıkış olarak not edilmelidir. Sosyalistlerin güç birliğinin başarılı örnekleri bugüne de fazlasıyla ışık tutmaktadır.
Türkiye sağ bir ittifaka mecbur değildir
CHP’nin başını çektiği Millet İttifakı, bileşenleri, ittifak zemini ve söylemi itibariyle sağ bir ittifaktır. İçinden AKP’yi çıkaran SP’nin, AKP’nin içinden çıkan DEVA ve Gelecek Partisi’nin, MHP’den kopan İP’in parçası olduğu düzen muhalefeti, AKP tarafından temsil edilen zihniyetin, tarihin, pratiğin ortakları ve paydaşlarıdır. Millet İttifakı’nın bugün ülkenin temel sorunlarına, AKP’nin yol açtığı tahribata ve AKP eliyle kurulan yeni rejime kökten bir alternatif üretmesi mümkün değildir. Düzenin idari biçimindeki değişikliğinden ibaret bir düzen restorasyonunu önüne koyan Millet İttifakı’nın bugün emekçi sınıfların çıkar ve taleplerini temsil etmesini kimse beklememelidir. Kaldı ki Millet İttifakı’nın neredeyse bütün bileşenleri Avrupa ya da ABD emperyalizmiyle, sermaye sınıfıyla ve gericilikle uyumu vaat etmektedirler. Ülkenin temel sorunlarının çözümünün tek anahtarı olan kamuculuk, laiklik ve anti-emperyalizm ile Millet İttifakı bileşenleri taban tabana zıt bir ideolojik ve siyasal hattı temsil etmektedirler. Emperyalist güçlerin, zamanında AKP’nin ılımlı İslamcılığını parlatması gibi, bugün de ılımlı partnerler olarak Millet İttifakı’nın bazı bileşenlerini öne çıkarması yeni trenddir. Bugün başkanlık rejimine ve AKP’nin yenilmesi adına ülkenin sağ bir ittifaka mecbur olduğu algısı, sermaye düzeninin ucuz propagandasıdır. Komünistler, tek adam rejiminin son bulması adına Millet İttifakı’nın emekçiler açısından bir alternatif olarak gösterilmesinin destekçisi ve parçası olamazlar. Emekçileri, sağ bir alternatife mecbur bırakmamak da sosyalistlerin ve solun görevidir.
3. İttifak düzen sınırlarında dolaşmaktadır
HDP’nin merkezinde durduğu 3. İttifak gündeminin ilkeler yerine milletvekili pazarlığıyla yürütülmesi, 3. İttifak’ın çizgisini belirsiz kıldığı gibi aynı zamanda 3. İttifak’ın sol bir eksene çekilmesinin de önündeki engel olarak durmaktadır. Milletvekili pazarlığı ve sayılar üzerine dönen ittifak ekseni, devrimci bir odak arayışını değil pragmatik siyasetin ve seçim hesaplarının önünü açtığından ilkelerin belirsizliğine ve HDP’nin çelişkili konumunun etkisine fazlasıyla açık bir duruma işaret etmektedir.
Laiklik, kamuculuk ve anti-emperyalizm konularında HDP’nin duruşu, söylemi ve pratiği çelişkilidir ve bundan dolayı net bir sol siyasi çizgiyi temsil ettiğini söylemek zordur. Düzen siyaseti, sermaye sınıfıyla ilişkiler ve laiklik başlığındaki ikircikli konuma sahip olan HDP’nin, emperyalizm karşısındaki tutumu da sol ittifak bağlamında çelişkilidir. Ekonomik olarak dışa bağımlılığın önemli bir unsuru olan AB emperyalizmiyle, Kuzey Irak ve Suriye’de askeri-siyasi iş birliği bağlamında ABD emperyalizmiyle, Cumhuriyet’in kuruluşuyla hesaplaşmayı merkeze koyduğu için gericilikle, emek ve kamuculuğun karşısında duran sermaye ve patron örgütleriyle arasına mesafe koyamayan HDP’nin pozisyonu ve siyaseti söylem düzeyini aşan somut gerçeklikleri olarak karşımızda durmaktadır. Ülkenin ve emekçilerin temel sorunu olan gericiliğe, sermayeye ve emperyalizme karşı tam boy mücadele ihtiyacı ve bunun üzerinden yükselmesi gereken seçim programı ile HDP’nin somut verili durumu arasında uyumsuzluk bulunmaktadır.
HDP düzen siyasetinin kanatları arasında salınım göstermektedir. Ülkenin temel sorunlarını salt Kürt sorununa bağlayarak ve muhataplığı tek siyasi parametre haline getirerek düzenin farklı güçleriyle masa arayışı, Kürt siyasi hareketi ile düzen siyaseti arasındaki mesafeyi aynı zamanda belirsiz kılmaktadır. Geçmiş dönemde AKP ile yürütülen “çözüm süreci”nin benzerinin, 2010 referandumunda AKP ve FETÖ’nün işine yaramasına dolaylı yol veren boykot tutumu gibi yaklaşımların, “Gezi’de darbe gördük” minvalli çıkışların ya da yapılan bir dizi iş birliğinin yarın da benzer bir şekilde yaşanmamasının garantisi yoktur. HDP, Kürt sorunu üzerinden muhataplık siyasetini, emekçi halkın taleplerinin üzerine koymaktadır. Diğer taraftan HDP bugün düzen siyasetinin bir diğer kanadı olan Millet İttifakı’na dışarıdan destek gibi çizgiyi de benimseyebileceğini söylemekte, sermaye düzeninin restorasyonunun parçası olabileceğini ortaya koymaktadır.
HDP ile sosyalist hareket arasında belli bir mesafe bulunmaktadır. AKP-MHP karşı-devrimine karşı mücadele düşünüldüğünde TÜSİAD’a, Amerikan ya da Avrupa Birliği emperyalizmine, gerici tarikatlara ve bölge patronlarına net bir tavır sergileyemeyen HDP’ye sosyalistlerin mesafeli bir yaklaşım geliştirmesi gayet doğaldır. Bu mesafenin kapatılması ise HDP’nin politik tercihleri ve sol bir programı ilan etmesiyle aşılabilir. HDP’nin temel ilkelerde tutumunu netleştirmesi, ülkenin ilerici ve emek mücadelesinin bir kazanımı olacağı ise açıktır.
Sosyalist ittifak için çağrı
Emeğin haklarını merkeze koyan, laiklik taleplerini öne çıkartan, kamucu ekonomiyi savunan ve anti-emperyalist bir program etrafında önümüzdeki seçimleri de kapsayan sosyalist ve devrimci güçlerle güç birliği bugün temel arayışımızdır.
Seçimlere katılım örgütlülüğünü yerine getiren Partimiz Türkiye Komünist Hareketi, ülkenin bu karanlıktan çıkması, emekçi sınıfların taleplerinin yükseltilmesi, gericiliğe karşı mücadelenin verilebilmesi, yağma, rant ve sömürü düzenine karşı toplumsal yeni bir Cumhuriyet ve düzen seçeneğinin güçlendirilmesi için sosyalist bir ittifakın gerekli olduğunu bir kez daha yinelemektedir.
Partimiz Türkiye Komünist Hareketi, bu yaklaşım ve sorumlulukla önümüzdeki dönem bağımsız bir sosyalist odağın oluşturulması için görüşmelerini hızlandıracak, böylesi bir güç birliğinin oluşturulması için üzerini düşenleri yapmaya çalışacaktır. Partimiz, ortaklaşılan politik ilkelerin en önemli ortak payda olacağı bilinciyle bütün devrimci ve sosyalist güçlerle devrimci bir ittifakın kurulması yönünde çağrısını bir kez daha ilan eder!”